Archive | Ocak 2020

İMAMOĞLU’NUN KAYAK TATİLİNİ NEDEN SORUN YAPTILAR


Bir milletin siyasi alın yazısında mevki sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görebilme ve onun kudretini takdir edebilmede ehliyet sahibi olmak birinci şarttır.- Gazi Mustafa Kemal Atatürk-1927

Tüm basın-yayın organlarımız Depremler, Libya, Suriye-İdlip, İşsizlik, Pahalılık, Kızılay-Ensar İlişkileri v.s. gibi güncel sorunları görüşmek yerine İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun eşi ve çocukları ile Erzurum’da yaptığı kayak tatiline kilitlendi.

Konuşmacılar ve köşe yazarları bu tatil keyfinin İmamoğlu’nun siyasi geleceğine çok kötü etkisi olacağı hususunu ısrarla vurguluyorlar. Bu davranışı büyük hata olarak değerlendiriyorlar ve halkımızın bunu asla affetmeyeceğini belirtiyorlar..

Bana göre yanlış yapıyorlar. Psikolojik Harekat konusunu bilen biri olarak ben olaya tam ters açıdan bakıyorum. Medyanın bu tutum ve davranışı Sayın İmamoğlu’na verilen olağanüstü değeri gösteriyor. O’nu karalamak isterken bilmeden O’nu ne kadar dikkate aldıklarını ve ne kadar önemli bir kişi olarak gördüklerini vurguluyorlar. Yani bedava reklamını yapıyorlar.
Ekrem İmamoğlu bu çapta bir reklam kampanyası açsa maliyetini asla karşılayamazdı.

Sonuçta Sayın İmamoğlu’na atfedilen suç her insan gibi dinlenme ihtiyacını ailesi ile birlikte bir arada olarak gidermiş olmasıdır.. Hayatın doğal işleyiş kuralları içinde yer alan bir olaydır. Ortada kanunsuz ve ayıplı bir durum yoktur.

Kanaatime göre İmamoğlu’nun kamuoyu nezdindeki değeri azalmamış bilakis artmıştır. Eğer böyle olmasa bu kadar çok gündeme gelmezdi… Bekleyip göreceğiz..

TÜRKİYE’DE GARİP İŞLER OLUYOR. ANLAMAKTA ZORLANIYORUZ. BİRİ BİZE ANLATSIN..

Atatürk)

Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.(Gazi Mustafa Kemal Atatürk)

Başlangıç olarak TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’yi kabul edersek Türkiye Cumhuriyeti tam bir asırlık bir hukuk devletidir. Anayasa ve kanunlarla yönetilir..

Kuruluş nizamını sağlayan en önemli Kanunlardan biri de Tevhid-i Tedrisat (Eğitimin Birleştirilmesi) Kanunudur. Bu TBMM tarafından 3 Mart 1924 tarih ve 430 Kanun Numarası ile kabul edilmiş olan ve ülkedeki bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekaleti’ne bağlanması öngörülmüştür…

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulünden bir hafta sonra 11 Mart 1924’te, laik ve çağdaş eğitimin gereği olarak tüm medreseler kapatılmıştır..

Bu ön bilgiden sonra günümüze gelelim. Bugünkü haber bültenlerinde dikkati çeken bir haber; ” Bitlis’in Güroymak ilçesinde, Nakşibendi tarikatı şeyhlerinden Abdülkerim Çevik (50), uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi” şeklinde idi.

Şeyh olarak nitelendirilen cübbeli, sarıklı ve sakallı şeyhin cinayet haberinin verilmesi çok doğaldır. Çünkü kim olursa olsun bir kişinin öldürülmesi ciddi bir haberdir. Allah rahmet eylesin dedikten sonra aklıma takılan bir hususu da vurgulamadan geçmek istemiyorum. Çünkü ölen kişi hakkında devlet büyüklerimizin söylemlerini oldukça garip buldum..

Ülkemizde insanlar arasında birlik ve bütünlüğü sağlamaktan sorumlu İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu mesajında, “Çok hüzünlüyüm… Bir alimin ölümü bir alemin ölümüdür. Bitlis Güroymak (Norşin) Medresesi Başmüderrisi Seyda Abdülkerim ÇEVİK Allah’a yürüdü. Allah rahmet eylesin…” ifadelerine yer vermiştir.

Eski Başbakan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu; “Bitlis Norşin Medresesi Baş müderrisi Seyda Abdülkerim Çevik’in menfur bir saldırı sonucu hayatını kaybettiğini öğrendim. Bölgede halkın kaynaşmasına güzel bir örnek teşkil eden merhuma Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.”sözleri ile medreselerin devam ettiğini teyit etmiştir.

Biz bu ifadelerle 11 Mart 1924’te fiilen kapatılan medreselerin halen eğitime devam ettiklerini ve bu eğitimleri müderris ve baş müderrislerin verdiğini öğrenmiş bulunuyoruz.. Demek ki Türkiye’de Maarif Bakanlığı çatısı dışında eğitim veren başka kuruluşların olduğu devletimiz tarafından da tescil ediliyor..

1982 Anayasasının henüz dokunulamayan 174’üncü maddesi “İnkılap Kanunlarının Korunması” başlıklıdır.

“MADDE 174.– Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz” şeklindedir.

Bu maddede sıralanan 8 İnkilap Kanununun 1’inci Maddesinde 3 Mart 1340 (1924)tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu yer almaktadır.

Atatürk’ün “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” sözlerini de hatırlatarak diyorum ki;

Konu yoruma meydan bırakmayacak kadar açıktır. Milli Eğitim Bakanlığı yanında ülkemizde medrese eğitimi de devam etmektedir.

Bu fiili gerçeğe karşı bizim vatandaş olarak yapabileceğimiz bir şey yoktur. Görev Cumhuriyet Savcılarımıza düşmektedir..

YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR

Felaket başa gelmeden evvel , onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Atatürk (Nutuk -1927)

Yasaklarla, Yoksullukla ve Yolsuzluk ile mücadele edeceğim diye geldiniz. Halktan, cumhuriyet tarihinde hiçbir partiye nasip olmayan desteği aldınız. Hem yerel yönetimlerde ve hemde TBMM’de daima ekseriyette oldunuz. Ne mecliste ve nede meclis dışında ciddi bir siyasi muhalefetle karşılaşmadınız. “Yaratılanı yaratandan dolayı sevdiğinizi”söyleyerek insanları inandırdınız..

Her şeyiniz vardı. Ama devlete ait bilgi ve tecrübeniz yoktu. Teslim aldığınız devleti hiç tanımıyordunuz. Bu zor coğrafyada ülkeyi şirket gibi yönelebileceğinizi sandınız.

Devlet bürokratlarının yerine getirdiğiniz kadrolarda liyakat ve bilgi değil, İmam Hatipli ve Ak Partili olma vasfını aradınız. Ama bu vasıf devlet yönetimine yetmedi. İktidarınızı cemaatlerle paylaşarak devlet içinde devletçikler yarattınız.

Eşin başörtüsünü devlet kadrolarında yükselmenin tek şartı olarak gördünüz.

Artık gelinen yer bellidir. Örtünüp gizlenecek bir şey kalmamıştır.KRAL ÇIPLAK’tır.

Kaçacaksınız ama kaçamıyorsunuz. Sıkıştınız. Açtığınız delik çok büyük ama yamanız çok küçük. Ve artık kapatmanıza da imkan yok..

ÇÜNKÜ SİZLER;
Bu kritik vatan topraklarında bin yıldır ayakta kalmamızı sağlayan ordunuzu kendi elinizle yok ettiniz. Türk Ordusu tarihindeki en büyük zaiyatı kendi yönetiminden aldı.

Cumhuriyetin yetiştirdiği son aydın neslini sahte belgeler ve kumpas mahkemeleri ile hapislerde çürüttünüz.

Tüm komşularınızla mevcut sorunlarınızı savaşla çözecek duruma çıkardınız.

Devletin temeli olan adalet sistemini sıfırladınız. Artık Türkiye’de “Adalet mülkün temeli” değildir. Türk vatandaşı artık sizin adalet sisteminize güvenmiyor.

“Köylü milletin efendisidir” diyen Atatürk Cumhuriyetini komşularından saman satın alacak hale getirdiniz.

Anadolu otlaklarında binlerce yıldır dolaşan besi hayvanlarımızın kökünü kuruttunuz. Tarihimizde ilk defa kurban bayramı için kurbanlık hayvan ithal ettiniz.

İktidarınız müddetince tüm devlet bütçelerini açıkla kapattınız. Cari açığı alınan dış borçla kapatmaya çalışarak açığı büyüttünüz. Torunlarımızı dahi borçlandırdınız.

İthalat ve ihracat denge makasını daima ithalat lehinde gerçekleştirdiniz.

Halkın haber alma ihtiyacını karşılayan basını sansürlediniz.

Susan basın ile halkın haber alma ihtiyacını önleyerek vatandaşı kandırdığınızı sandınız.

Seçim hileleri geliştirerek demokrasiye gölge düşürdünüz.
Cumhuriyetin maddi kazanımlarını yabancılara satarak sıfırladınız. Osmanlının başına bela olup yıkımını hazırlayan kapitülasyonları geri getirdiniz.

Askerin başına ABD çuvalı geçirilmesine seyirci kalarak milli gururu kırdınız.

40.000 kişinin katili PKK lideriyle diyalog kurup onu meşrulaştırdınız. Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere PKK ile mücadele eden askerlerimizi hapsettiniz.

Anayasanın temel dayanağı Yasama, Yürütme ve Yargı erkinin kuvvetler ayrılığı sistemini bozdunuz. Tüm gücü tek kişide toplayan bir rejim kurdunuz.

Devlete silah sıkan eşkıyayı seyrederken, hak arayan sade vatandaşlarınızın üzerine devletin polislerini Tomalarla ve gazlarla saldırtarak, “destan yazıyorsunuz” söylemleri ile toplumsal ayrışmanın hızlanmasını sağladınız.

Üniversiteleri lise kültürü seviyesine düşürerek ülkenin geleceğini zora soktunuz.

Milli eğitimi yaz- boz tahtasına çevirerek “cahil ve boş” ama “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirilmesine çanak tuttunuz.

Suriye başta olmak üzere tarihinde ilk defa bir komşu ülkeye terör ihraç ederek ülkeyi sıcak savaş tehlikesi ile karşı karşıya getirdiniz. Dış dünyanın tepkisini çektiniz.

Anayasayı, yasaları ve hukuk düzenini yok sayarak veya kasten bozarak hukuk tanımazlığın en güzel örneklerini verdiniz.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde Türkü ve Türk Kültürünü ve cumhuriyet kurucusu Atatürk’ü yok farz ettiniz. Atatürkçü Düşünce fikri temeli üzerine inşa edilen Anayasanın emredici hükümlerine rağmen Atatürk düşmanlığını milli politika haline getirdiniz.

Milli günlerde yapılan kutlamaları kaldırdınız.

Devlet ihale kanunlarını defalarca değiştirerek devletin doğal kaynaklarının yandaşlar, akraba ve hısımlar tarafından kolayca soyulmasına ortam hazırladınız.

Herkesi dinleyerek haberleşme hürriyetini sıfırladınız.
Siyasette belden aşağı kasetler dönemini başlatarak siyaseti soysuzlaştırdınız.

Milleti birbirine düşman ederek ötekileştirdiniz. Sizden ve bizden olanlar söylemi ile ayrımcılığı had safhaya çıkardınız.

Uluslararası İkiz Yasaları kabul ederek ülkenin bölünmesinin siyasi alt yapısını hazırladınız.

Üniversiteler başta olmak üzere yapılan tüm giriş imtihanlarında hileler yaparak vatandaşın hakkını yediniz.

Kendiniz ve yakınlarınızın maddi imkanlarını katlanarak büyütürken vatandaşı belediyelerden alacağı iki paket makarnaya muhtaç hale getirdiniz.

İş adamlarını vergi memurlarınızla tehdit ederek çalışma barışını sıfırladınız.

Sendikaları yandaşlara teslim ederek, işçileri taşeronlaştırarak çalışma barışını bozdunuz ve üretimi rekabet edemez hale getirdiniz.

Düzmece delillerle Türk ordusunun kozmik bürolarına girdiniz. Ordunun çok gizli savaş planlarının düzmece mahkeme dosyalarına taşıyarak dünyanın bilgisine açtınız.

Paralı asker uygulaması getirerek binlerce yıllık ordu-millet vasfını dağıttınız.

Milleti devamlı şokta tuttunuz. Bu da olur mu artık? Diyecek bir şey bırakmadınız.

AB yolunda Türk milletinin gururunu iki paralık ettiniz.
700.000 kişilik Kıbrıs Rum Kesiminin AB’ne üye olmasını sağlayarak Kıbrıs’taki 400 yıllık Türk geçmişini yok farz ettiniz.
Kuzey Irak’ın gerçek sahibi Musul ve Kerkük Türkmenlerine soykırım yapılmasını seyrederek bu bölgeyi azınlıktaki Kürt unsurlarına teslim ettiniz.

ŞİMDİ BURADA DURALIM VE DÜŞÜNELİM;
Yukarıda yazılanlar hiç düşünmeden hemen kalemin ucuna gelenlerdir. Sağlam teslim alınıpta bozulan sistemleri alt alta sıralamaya bu sayfalar yetmez.

İnsanlarımız artık kendisini adam yerine koymayan, sabah söylediğini akşam üzeri yalanlayan dindar maskeli siyasetçilere güvenmiyor.

Sizler; 2002’ de teslim aldığınız sağlam vazoyu var gücünüzle yere atıp kırdınız. Sonra teker teker kırılan parçaların üzerinde tepinerek, onların bir daha bir araya gelip eski haline dönemeyecek şekilde tuzla buz ettiniz. Yani Türkiye’nin bütün sistemlerini yeniden onarılamayacak kadar bozdunuz.

Onun için şimdi yapılacak şey, ülkeyi yeniden kurmak ve herşeyini yeniden tanzim etmektir. Peki bunu yapabilir miyiz?
Evet yaparız.

Çünkü 12.000 yıllık tarihi geçmişimizde Türk milleti olarak aynen bugün olduğu gibi tamamen kendi elimizle yıktığımız devletimizi tam 129 kere yeniden kurduk. Bugünde daha iyisini kuracak bilgi ve tecrübeye sahibiz.

Atatürk Türkiye’sini yine kuracağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk NUTUK isimli eserinde bunu nasıl yapacağımızı açıkça anlatmıştır.

Bugün AKP hükumeti tüm güvenirliğini kaybetmiştir. Ve ülkeyi, tamamen kendi eliyle getirdiği kaos ortamından meşruiyet içinde çıkarması artık mümkün değildir. Alacağı zecri tedbirlerle iktidarını da kurtaramaz. Çünkü şimdi gelinen durumda yaratılan yıkımdan ülkeyi çıkarmaya gücü ve yüzü yoktur.

Çünkü ekonomimiz battıkça ortaya çıkan yolsuzlukları kapatacak kadar büyük başörtüsü yoktur. Her geçen gün çıkacak yeni yolsuzluk dosyaları yönetimi daha da sıkıştıracak ve AKP kadrolarını insan içine çıkamaz hale getirecektir.

Şimdi hukuk ortamı içinde yapılacak şey, TBMM’nin AKP’den
verdiği emaneti geri almasıdır. Tüm partilerden üyelerin yer alacağı bir milli mutabakat hükumeti ile ülke hızla erken seçime götürülmelidir. Bu hükumetin ilk işi demokratik olmayan seçim kanunlarını değiştirerek halkın tüm oylarının TBMM’ne yansımasını sağlayacak yeni Seçim ve Siyasi Partiler Kanunu ile ülkeyi sağlıklı ve güvenli bir seçime taşımaktır.

Herşeye rağmen ülkemiz ve insanlarımızın önünde güzel günler görülmektedir.

Milletin gücünün, kendi seçtiği temsilcilerden daha büyük olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır.

NOT:Bu yazı daha önce 20 Aralık 2013 günü kumkale.net ve kumkale.wordpress.com. sitelerinde yayımlanmıştır. Günümüzde durum aynen devam ettiğinden hatırlatmak amacıyla aynen tekrarlanmıştır TTK