ATATÜRK’Ü İSTEMEYEN TEĞMENLERİN HAZİN DRAMI

Bugün Türk milleti, muvaffak olduğu her hayatî şeyin kahramanı olarak kendi ordusunu, ordusuna kumanda eden öz evlâtlarından kurulu subaylar topluluğunu, yüksek kumanda kurulunu görmektedir. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk – 1931)

    1960 yılında henüz 13 yaşında iken giydiğim Türk Ordusunun Askeri  Ortaokul üniforması ile başlayan askerlik hizmetimin muvazzaflık dönemini 1996’da şerefimle tamamladım. Ve 49 yaşımda Topçu Kurmay Kıdemli Albay rütbesi ile emekli subaylık dönemine geçtim. Bugün 76 yaşındayım ve bu toplum beni emekli edemiyor. Sosyal çevremde bana 27 yıldır ismimle değil son rütbemi kullanıp “Albayım”diye hitab ediyorlar.

    Emeklilik yaşamımda yeni görevler üstlenmeme rağmen albaylığım yani askerliğim baki kalıyor. Çünkü biz Türkler Ordu-Milletiz.. Bu kavram Türklerin tarih sahnesine çıktığı binlerce yıldan beri asla değişmemiştir. Ve tüm dünya milletleri bizi Ordu-Millet yani asker-millet olarak tanır. Askerlik ve askeri disiplin şuuru kadın erkek her Türkün kanında vardır. Milletimizi askerinden, askerini milletinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Tarih boyunda büyüklü küçüklü 129 egemen devlet kurmuş, imratorluklar oluşturmuşuz. Ve bu millet her yıkılış sonunda geçmişinden kaynaklanan askerlik ruhu ile eskisinden daha güçlü olarak yeniden doğmasını bilmiş ve  insanlık tarihini inşa etmeye devam etmiştir.

   Ordumuzu ilgilendiren her ciddi olay milletimizin tüm fertlerinin   ilgisini çeker. Nitekim son günlerde ülkemiz gündeminin manşet konusu olmaya devam eden Tuzla Piyade Okulunda Atatürkü tanımayan Teğmenlerin bulunduğu haberi her evde tartışma konusu olmuştur.

         Tuzla Piyade Okulunda 10 Kasım 2023’te yapılan Atatürk’ü Anma Törenlerinde yakasına Atatürk rozetini bilerek ve isteyerek takmayan ve muhtemelen tarikat mensubu olduğu belirtilen teğmenler ile bu teğmenlere yaptıklarının yanlış olduğunu anlatan Atatürkçü teğmenler arasında çıkan çatışma mahkemeye intikal ediyor. Basit bir fikir çatışması gibi gösterilmeye çalışılan olay ordu içinde çok tehlikeli bir yapılanmanın ortaya çıkan küçük bir bölümüdür. Yani bir buzdağının görünen kısmıdır.

   2015’te beni ben yapan aziz ordumuza olan vefa borcumu ödemek üzere ORDU-MİLLET TÜRKLER(I), ORDUYA KÜRESEL SALDIRI(II), ORDUMUZ KUMPAS ALTINDA(III) başlıkları altında toplam toplam 1500 sayfa tutan üç kitap yazdım. Bu kitaplarda benim yetiştiğim ve mensubu olmakla gurur duyduğum Türk Ordusunu anlattım. Burada benim zamanımın askeri değerleri ve yerleşik kurallarına göre yaşadıklarım, deneyimlerim ve bazı önemli gözlemlerimi dile getirdim.

    Ordudan ayrıları uzun zaman oldu. Türkiyede siyasi sistem değişti. Sosyo-kültürel  pek çok değerler değişti. Ve orduyu ele geçirdiğine kanaat getiren bir grup FETÖCÜ dini tarikat mensupları 15 Temmuz 2016’da silahlı ayaklanma yaptı. Milletimizin de katılımı ve ordunun isyana katılmayan büyük bölümünün gayretleri ile isyan bastırıldı.

          Ayaklanmanın ertesi günü tüm yurtta FETÖCÜ teröristlerin yakalanarak yargı önüne çıkarılması operasyonları başlatılmıştır. Bu operasyonlar 8 sene sonra günümüzde de aynen sürdürülmektedir. 15 Temmuz sonrasında görünürde FETÖ ile mücadele ediyoruz diyerek özellikle hedef alınan Türk Ordusu üzerinde  yapılan operasyonlar ile askeri gücümüz yıpratıldı. Adeta savaş yapmadan askeri gücümüz kırılmaya çalışıldı.. Meydana gelen köklü değişiklikler ile ordumuz adeta kültürel bir erozyona tabi tutuldu. KKK’nın Genel İhtiyatı konumundaki Jandarma Teşkilatımız, Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığından alındı ve İçişleri Bakanlığına bağlandı. Tüm askeri okullar kapatıldı. Milli Savunma Üniversitesi çatısı altına alınan askeri  okullarımız sivillerin yönetimine verildi. Askeri Hastanelerin tümü kapatıldı. Sahillerimizi koruyan Sahil Güvenlik Komutanlığı donanmanın  emrinden alınarak İçişlerine bağlandı. Kuvvetler Genelkurmayın emrinden alınarak Milli Savunma Bakanlığına bağlandı.. Disiplin Mahkemeleri ve askeri mahkemeler kapatıldı. Büyük şehirlerimizdeki askeri birlikler şehir dışına ve taşraya taşındı. Harbokulu Komutanlığına askerliğini bedelli olarak yapan bir sivil atandı. Mecburi askerlik altı aya indirildi. Uzman onbaşı, uzman çavuş, sözleşmeli askerlik getirilerek Mehmetçik kavramının içi boşaltıldı. Sonunda zorunlu askerlik süresi altı aya indirildi. Ve paralı askerlik sistemi özendirildi. Bu  şekli ile oluşan ordu benim kitaplarımda anlattığım ve benim için de bulunduğum ordu değildi. Yeni bir düzen gelmişti. Eskiden orgenerallerden oluşan askeri şurada şimdi siviller çoğunlukta idi. Kimin ne zaman terfi edeceği ve bekleme süreleri belirsizleşmişti.

           Silahlı Kuvvetlerde yapılan tüm bu ve benzeri radikal değişiklikleri bizim nesilllerin anlaması ve kabul edebilmesi mümkün değildi. Çünkü bizim yetişme tarzımız çok farklı idi.

            Peki ordumuzun muharebe gücü zayıfladımı?  Hayır zayıflamadı. Aslında ordunun gücünün denendiği tek yer muharebe meydanlarıdır. Gerçek ancak o zaman belli olur. Ayrıca ordularımızın gücü sahip olduğu araç, gereç ve silah sayıları ile ölçülemez. Ordunun gücü kazandığı askerlik yani muhariplik ruhundan gelir. Siz dışarıdan ne yaparsanız yapın Ordu denilen binlerce yıllık koca çınarın birkaç ince dalını kırabilir ve birkaç kuru yaprak dökebilirsiniz. Ana gövdeye bir şey yapamazsınız. Çünkü MEHMETÇİK olmak gerçeği Türk askerinin doğuştan kanında vardır.

            Şimdi tarikatların eline düşmüş bir kaç zavalllıya taşıdığı rütbelere bakarak subay yakıştırması yapmak yanlıştır. Onlar bir avuç parazittir. Ana gövde silkinip dikildikçe onlar sapır sapır dökülecektir. Ordunun yerleşmiş temel değerlerini değiştirerek Türk Ordusunu zayıflatacaklarını sananlar büyük yanılgı içindedir. Türk Ordusu;  yeni oluşturulmuş ve para ile devşirilmiş bir ordu değildir. Türk milleti ile beraber doğmuş, Türk milletinin manevi şahsiyetinden güç almış ve binlerce yıllık savaş tecrübesine sahip ulu bir çınardır. Bu gücü görmek için başka bir delil aramaya gerek yoktur. Boğazı yırtılırcasına Harbiye Marşını söyleyen subay adaylarının gözlerinin  içine iyi bakın orada ışıl ışıl parlayan Türk ırkının gücünü göreceksiniz..

         Ve yine diyorum ki; birkaç tarikat artığı meczubun varlığı kimseyi ürkütmesin.. Bu gibilerin bugünkü cüretlerini 22 yıllık Ak Parti iktidarının verdiği tavizlerden aldığı bilinmektedir. Bu destek kalktığı anda başka bir çabaya gerek yoktur. İlk siyasi durum değişikliğinde bunların herkesden fazla Atatürkçü olduklarını ispat etmek için çevremizde kırk takla attığını görürüz.

         Tüm değişiklikler ve ordu içine tarikat ve cemaatlerin mensuplarını alma çabalarına rağmen ben inanıyorum ki tüm ordu mensuplarını bir arada tutan Atatürkçülük kavramında hiç bir eksilme olmamıştır. Çünkü her muzazzaf asker mutlaka Atatürkçü olmak zorundadır. Ayrıca bu bir asırlık kavramı beyinlerden söküp atmak fiziken mümkün değildir.

         Şimdi Türk Ordusunun gücü ile ilgili birkaç söz söylemek isterim;

   Küresel güçlerin maddi çıkarlarının odaklandığı bir coğrafyada yaşamak zorunda bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin bek’asını  yakından ilgilendiren, Türk ordusuna yapılan saldırılar konusunda hükümetimiz başta olmak üzere anayasal kuruluşlarımızın önemli görevleri vardır.

   Cumhuriyetimizi kuran ordumuzun gücü dünyada iyi bilinmektedir. Saldırıların doğrudan hedefi Türk Ordusu değildir. Hedef daima Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Türk ordusu kendini güçlü sanan küresel dış mihrakların tüm saldırılarına karşı dimdik ayakta kalabilecek milli ve tarihi değerlere sahiptir. Küresel güçler ve yandaşları, bu sağlam yapıdan tuğla sökebilirler, onu eğebilirler ama asla yıkamazlar.

   Türk toplumu tarihin bilinen ilk devirlerinden itibaren orduya ve askerliğe büyük önem vermiş, ve günlük yaşamlarının her safhasında askeri vasıflara sahip millet olmanın başarılı örneğini sergilemişlerdir.

    Türklere göre askerlik; devletin ve milletin bekasını sağlayan, kendine has özelliği ve kuralları olan  meşakkatli ve şahsi fedakârlık isteyen,  ayrıca geniş bilgi ve beceri gerektiren  meslektir.

    Türkler, askeri gücü sayesinde tarih boyunca pek çok devlet kurarak bağımsızlıklarını korumuşlardır. Türk devletleri bulundukları yörelerde hak ve adaletin vazgeçilmez savunucuları olmuşlardır.

    Türk Ordusu; dünyadaki bilinen en eski askeri gücü temsil etmektedir. Türk milletinin binlerce yıl geriden günümüze kadar taşıdığı Ordu-Millet olma vasfı onun milli askeri kültürünün zenginliğinin ve gücünün veciz ifadesidir.

    Subaylar, komuta ettikleri birliklerin barış ve savaşta hem eğiticisi, hem öğreticisi, hem gözeticisi ve hem de yöneticisidir. Her seviyedeki komutanlar; askeri bilgisi ile, kuvvetli iradesi ile, adaleti ile, tutum ve davranışları ile, cesareti ile kıt’asına sahip olabilen ve onları peşinden ölüme sürükleyebilen kimselerdir. Ve netice olarak muharebeyi tank, top, tüfek, uçak, gemi, ve araçlar değil, muharip er ve erbaşlar değil, onları yöneten kadrolar yani Türk subayları kazanır.

   Askerlik; tam anlamıyla bir inanç mesleğidir. Türk askeri için rütbesi ne olursa olsun gelenek ve göreneklerinden, milli hislerinden, Türk töresinden gelen inanç ve kültür değerleri binlerce yıldır özde değişikliğe uğramamış ve köklü bir miras olarak günümüz nesillerine intikal etmiştir. Tarih boyunca devlet ve milletin varlığını, dirlik ve düzenini, birlik ve beraberliğini, güçlü ve disiplinli bir ordunun ayakta durması ile kaim gören kutsal bir inanış her zaman toplumda geçerli olmuştur. İşte bu yüzden Türk milletini kendi evlatlarının oluşturduğu ordusundan, ordusunu milletinden ayrı düşünmek imkansızdır.

    Türk askeri; şan, şöhret, makam veya kişisel hesaplar için çalışmaz. Askerimizin fikri yapısı; nasıl daha iyi hizmet yapabileceği, savaşa en iyi nasıl hazırlanacağı, asker ocağındaki manevi değerler, sevgi, saygı ve disiplinini nasıl koruyup birlik ruhunu ve vazife bilincini nasıl geliştirip en üst düzeylere erişileceği üzerinde toplanır.

    Türklerde milli karakter haline gelen ve çok kıymetli bir miras olarak babadan oğula intikal edip günümüze kadar ulaşan büyüğe saygı ve itaat duygusu, bir ruh ve davranış biçimi olarak “Üste Saygı” şeklinde ordu içinde gelişmiştir. Üste ve amirlere mutlak itaat ve sonsuz güven, dün olduğu gibi bugün de ordumuzun temel taşı durumunu korumaktadır. Her Türk erkeğinin mutlaka yapmak zorunda olduğu askerlik hizmeti esnasında alınan bu anlayış, terhisi müteakip toplumun tüm kesimlerine yayılmakta, uygulanan ve aranan  temel davranış biçimi olarak Türk toplumunda yaşatılmaktadır.

    Türk askeri denince akla hemen disiplinli bir ordu gelir. Tabiidir ki disiplin ancak iyi bir eğitimle sağlanır. Türk askeri bu disiplini asla korku ile değil, vicdanı sesine uyarak geliştirir. Bu disiplin, ondaki inanç ve ruh halinin, vatan sevgisinin ve kendisine emanet edilen vatan topraklarının korunması idealine daha iyi hizmet yapabilme aşkının bir belirtisidir.

    Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgi sahasına giren Balkanlar, Kafkasya, özellikle Orta doğu  bölgesinde ceryan eden olayların meydana getirdiği büyük risk ortamında her an muharebeye hazır güçlü orduya sahip olmamız coğrafyamızın kaçınılmaz gereğidir.

    85 milyon Anadolu Türkü’nün tamamını tek bir yumruk gibi, tek bir silah haline getirmemiz ve bu silahı milli çıkarlarımızı sağlayacak milli hedefler yönünde kullanmamız kaçınılmazdır. Bunu geçmişte yaptık, bugün de yapabilecek güce sahibiz. Ülkemize dışarıdan yapılan saldırılara karşı milletimizin bütün kaynakları ile tek bir vücut halinde bir araya geldiğine dünya pek çok kez şahit olmuştur. Yeter ki inanalım ve isteyelim.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.