Archive | Kasım 22, 2013

ATATÜRKTE YENİDEN BİRLEŞİYORUZ.. AMA NASIL?

Bir milletin siyasi alın yazısında mevki sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görebilme ve onun kudretini takdir edebilmede ehliyet sahibi olmak birinci şarttır.- Gazi Mustafa Kemal Atatürk-1927

Türk milleti Atatürk’ü yeniden keşfetmiştir. Şimdi O’na sahip çıkmanın vatana,  bayrağa ve topraklarına sahip çıkmak olduğunu daha iyi anlamıştır.

Atatürk ve yaşayan Düşünce Sistemi, Türk milletini birleştirip bütünleştiren, milletin tümünü kucaklayıp tek yumruk haline getiren başlıca vasıtadır.

Zafer, küresel emperyalizmin emrinde ülkeyi bölenlere karşı kurucusunun iradesinde birleşen Türk Milletinin olacaktır.  Bunu önleyebilecek hiçbir güç yoktur.

Son yıllarda Atatürk’ü ve eserlerini ortadan kaldırmaya yönelik hukuki, siyasi ve sosyal alanda yapılan saldırılar ters tepmiştir. Ayrıca artık unutulmaya yüz tutan Atatürkçü Düşünce yeniden canlanıp gündeme oturmuştur..

Milletin %92 oyu ile kabul edilen 1982 Anayasasında  ve yasalarımızda tüm bireylerin Atatürkçü olarak yetiştirilmesi belirtilmişken ve bunu gerçekleştirmek için yasalarla kuruluşlar oluşturulmuş iken, ne yazık ki Atatürkçülük unutturulmuş  ve milletin kalbinde yanan Atatürk ateşi sönmeye terkedilmiştir.

Oysa bakın 12 yıldır iktidarda olan AK Parti dönemine. Bugün yurdun her köşesinden genç-yaşlı milyonlarca insan Atatürkte birleşiyor. O’na ve eserlerine sahip çıkmak adına akın akın sokaklara dökülüyor. Ve ölümünden 75 yıl sonra Atatürk yeniden yaşam buluyor. 20’nci asırda  Atatürk döneminin dünya liderleri, Hitler, Mussolini, Stalin, Lenin, Mao, Churcill, Tito, Franco ve De Gaulle anıt mezarlarında yıllardır sessizce yatıp unutulmuş isimler arasında yer alırken Atatürk ismi ve eserleri sadece Türkiye’de değil, dünyada da ses getiriyor.

İşte bu büyük başarı, plânlı ve proğramlı olarak Atatürk’ü silmeye ve O’nun kurduğu cumhuriyet rejimini islami temellere dayalı bir rejime dönüştürmeye çalışan “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiğiAnayasa Mahkemesi kararları ile tescillenen “bir parti zamanında gerçekleşiyor..

Eskiden Atatürkçü idik, bunlar geldi kaldırıyorlar demek doğru değil. Biz eskidende Atatürkçü değildik. Sadece Atatürkü tanırdık ve O’nu yediden yetmişe severdik.  Oysa Atatürkçülük,O’nu tanıyıp O’nu sevmekten başka bir kavramdır.

Atatürkçülük bir yaşam biçimidir  Toplumu yönetip yönlendiren bir kurallar manzumesidir. Atatürkçü olabilmek için, Atatürkçü Düşünce sistemini bilmek, çok okumak, çok araştırmak, okuduğunu anlamak, anladığını anlatabilmek, inançla ve sabırla uzun vadeli bir çalışma ister.

Atatürkçü Düşünce kavramı ile; Atatürk’ün kaynağını ve gücünü büyük Türk milletinden, Türklerin binlerce yıllık tarihi geçmişinden ve köklü kültüründen aldığı; günün şartlarına , akla, mantığa, Türk insanının ihtiyaçları ile arzu ve isteklerine; Türk insanının kabiliyet ve becerilerine, çağdaş bilim ve teknolojinin gereğine uygun şekilde geliştirdiği; Türk insanının ve Türk topluluklarının davranış ve faaliyetlerini seçilmiş milli hedefleri doğrultusunda yönlendirmek için ortaya koyduğu görüşlerin tümü akla gelmektedir.

Günümüzde Türkiye’de,  “Atatürkçülük öğretisi ve Atatürkçü Düşünce Sistemi” ne durum olduğunu tespit edebilme için kendimize aşağıdaki soruları soralım ve bu soruların muhtemel cevaplarına ulaşmaya çalışalım.

–   Türk halkı, sokaktaki sade vatandaş Atatürkçülük’ten ne anlıyor?

–   Geçen 75 yılda öğretmen ve yöneticilerimiz  Atatürkçülüğü anlayıp benimseyecek, yaşayacak ve yaşatacak nesillere Atatürkçülüğün ne olduğunu  ve ne olmadığını anlatabildiler mi?

–   Geçen 75 yılda Atatürk’ün fikirleri ile dolu, Atatürkçülüğü gönülden benimsemiş, eserlerine inançla bağlanıp onlara sahip çıkacak yeni nesiller yetiştirebildik mi? Bu konuda başarılı veya başarısızlığımızı nasıl anlayabiliriz?

–   Ne kadar Atatürkçü olabildik? Atatürkçü olmanın belirgin bir göstergesi var mıdır ve biz bunu nasıl ölçebiliriz?

–   Atatürkçülük ve Atatürkçü Düşünce adına bugüne kadar her seviyede ve her alanda yürütülen faaliyetler yeterli midir? Varsa yanlışlar nelerdir?

–   Gerçek birer Atatürkçü olarak her zaman şahit olduğumuz Atatürkçülük karşıtı güçlerle mücadeleyi nasıl ve hangi zeminlerde  yapmamız gerektiğini biliyor muyuz?

–   Atatürk karşıtı güçlerle ve sahte Atatürkçülerle  mücadele edebilecek bilgiye, belgeye, tecrübeye ve cesarete sahip miyiz? Yoksa bu cesareti nasıl  kazanabiliriz?

Yukarıda verilen birkaç soruyu çoğaltmak mümkündür. Soruların çoğalması,  muhtemel çözüm yollarının  tartışılması Atatürkçülüğün fikri zeminini oluşturur.

Atatürkçü geçinerek, Atatürkçülük adına yaptığımız yanlışların sadece konu başlıklarının sıralanması dahi küçük bir kitapçık dolduracak kadar çoktıur.

Burada konunun detayına girmeden Atatürkçülük adına çok iyi birşey yapıldığı sanılarak Atatürk’e karşı yapılan  büyük bir hakaret olarak gördüğüm tipik bir Atatürkçü davranış yanlışını bizzat yaşadığım bir olay ile anlatmak istiyorum..

1979 ders yılında Ankara’nın çok ünlü bir lisesine Milli Güvenlik dersine gidiyordum. Okulun her yanı adeta Atatürk ve milli mücadele dönemine ait panolar, büstler ve fotoğraflarla süslenmiş bir Atatürk müzesi görünümünde idi. Okul bahçesinde çevresi özenle düzenlenmiş bir Atatürk anıtı vardı. Öğrencilerin her gün önünden geçtikleri, saygı duruşu ve törenler için önünde toplandıkları, çevresinde  sohbet edip  oyun oynadıkları Atatürk anıtının  mermer kaidesinde bulunan levha üzerinde kabartma pirinç harflerle yazılmış vecize dikkatimi çekti. Gazi, öğretmenlere hitabediyordu. O’nun sık rastlanmayan bu sözlerini defterime çekerek ders verdiğim lise son sınıf öğrencilerinin kara tahtasına bu yazıyı yazdım. Öğrencilere teker teker sorarak bu konudaki düşüncelerini duymayı  istedim.

Aldığım cevaplardan öğrencilerin bu yazıyı ilk defa duymuş olduklarını farkederek dehşete düştüm. Daha önce bu sözü duyup duymadıklarını sorduğumda bütün öğrenciler topluca Gazi’nin bu sözünü hiç duymadıklarını ve ilk defa gördüklerini belirtince endişem arttı. Altı yıldır önünden geçtikleri Atatürk anıtındaki bir yazıdan kimsenin haberi olmamıştı. Beni bir anda büyük bir üzüntüye sevkeden bu garip ama gerçek olay karsısında önce ne yapacağımı bilemedim. Daha sonra gerçekten dirayetli ve iyi bir yönetici olduğuna inandığım okul müdürüne konuyu duyurma ihtiyacı hissettim. Ve öğrencilerden birini gönderip okul müdürünün dershaneye gelmesini rica ettim.

Gelen müdürden tahtadaki yazıyı okumasını rica ettim ve “ Sayın Müdürüm sizin öğrencileriniz bu yazıyı bugüne kadar hiç görmemişler. Böyle Atatürkçü olunur mu?” şeklinde biraz serzenişte bulundum. Müdür tahtadaki yazıyı okudu, bana dönerek adeta öğrencilerini korur ve beni suçlar bir tavır alarak “Sayın Hocam kusura bakmayın size katılamıyorum. Çünkü Atatürk’ün bu sözlerine bugüne kadar ben de tanık olmadım. Siz her halde bu yazıyı çok özel bir arşivden aldınız” dedi. Dondum kaldım.

Müdürden izin isteyip bir öğrenciyi bahçeye anıt’ın yanına gönderdim ve yüksek sesle  kaidede yazan yazıyı okumasını istedim. Müdürün sınıftan kaçışını unutamıyorum. Atatürk anıtının kendisiyle muhatap olduğum ve tam dokuz yıldır ayni okulda görev yapan bu müdür tarafından altı yıl önce yaptırılarak merasimle açıldığını öğrenerek daha da üzüldüm. Bu müdür ile bir daha hiç karşılaşmadan ders yılını tamamladım. Ama tamamen şekli bir davranışa dönüşen Atatürkçülük öğretisinin gerçek yüzünü bana gösterdiği için kendisini daima hatırladım.

O günden sonra görev yaptığım yerlerde emrim altındaki personelden ve öğrencilerimden çevrelerindeki Atatürkle bütünleşen nesnelere dikkat etmelerini istemeyi adet haline getirdim. Bu davranışımın faydasını da gördüm.

Özetlersem; Türk milleti Atatürk’le yeniden buluşmuştur. Atatürk’te buluşan milyonlar eğer bilinçli bir şekilde Atatürkçü olamazlar ise kısa sürede eskisi gibi boş kalabalıklar olarak dağılmaya mahkumdur.  O halde bu insanları bilinçli ve şuurlu Atatürkçü yapabilmek Türk aydınlarına düşen çok önemli ve kaçınılmaz görev olarak önümüzde durmaktadır.  

Peki, insanlarımızı bilinçli ve şuurlu bir Atatürkçü olmalarını sağlamanın  yolu var mıdır? Evet vardır.. Kanaatime göre Atatürkçülüğün temelini O’nun büyük eseri NUTUK teşkil etmektedir. İşte bu yüzden diyorum ki; NUTUK bilinmeden, NUTUK irdelenmeden ve NUTUK öğrenilmeden, yani NUTUK hıfzedilmeden Atatürkçü olunamaz ve bilinçli Atatürkçülük’ten bahsedilmez.

NUTUK; okuyanlara öncelikle Türk’ü tanıtır, Türk’ün kim olduğunu, nereden gelip nereye yöneldiğini, bu coğrafyada varlığımızı nasıl koruyacağımızı, kendimizi çevremize ve dünyaya nasıl kabul ettireceğimizi, varlığımızı geliştirmek için hangi temel esaslar üzerinde çalışmamız gerektiği gibi hususların açık cevaplarını verir.

NUTUK, 1982 Anayasasına göre ülkemizin yönetiminde uygulamak zorunda olduğumuz Atatürkçü düşünce sisteminin de temel esin kaynağıdır. Şimdi milletçe Nutuk’u sahiplenmeli ve gösterdiği yolda bütünleşmeliyiz.

Çünkü, başka çıkış yolumuz yoktur ..

 

Dr. Tahir Tamer Kumkale

http://www.kumkale.net

https://kumkale.wordpress.com