Archive | Kasım 25, 2013

TÜRKİYE’DE TÜRKLER YAŞAMIYOR MU?

Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren fiilen, bütün iş ve hareketlerimiz ile gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923)

——————————————————————————————————————————– 

1990’da Sovyetler Birliğinin parçalanıp küresel alandan çekilmesini takiben dünya ABD merkezli tek kutuplu hale dönüştü. ABD, o tarihten itibaren dünyanın jandarmalığını yüklendi ve küreselleşme adı altında dünyayı kendi milli menfaatleri doğrultusunda yeniden yapılandırmaya başladı.

ABD’nin elinde bulunan üstün iletişim kaynakları ile yeniden yapılandırma işlemi kolay oldu. Çünkü Amerikan kültürü uzun yıllardır plânlı şekilde dünya insanlarının beynine pompalanmaya başlamış ve ABD kültürü ile bütünleşmiş insanlar her alanda toplumun yönetim sistemlerini ele geçirmişlerdir.

Günümüzde kültür saldırılarından en fazla etkilenen ülkelerin başında da  Türkiye gelmektedir. Çünkü dünya hâkimiyetine oynayan ABD’nin gerek konumu ve gerekse sahip olduğu milli güç potansiyeli ile Türkiye’ye muhtaç olduğu bilinmektedir. Dünyanın  merkezinde olan Türkiye, ABD için vazgeçilmez bir hedef durumundadır. İşte bu yüzden Türk insanı çok yoğun bir yabancı kültür baskısı altında bırakılmıştır.

Kürtçe ve diğer etnik kökenlerin anadillerine özgürlüklerin istendiği günümüzde Türkçenin ve Türk kültürünün asıl ve tehlikeli düşmanı İngilizcedir.

Bugün dışarıdan ülkemize gelen yabancılar, Türkiye’ye mi yoksa ABD’ne mi geldikleri karar veremez. Çünkü,”Küçük Amerika olma “sözü artık gerçek olmuştur.

Türkiye’de Türk kültürü, Türk dili, Türk tarihi, Türk müziği, Türk mutfağı ve Türk folkloru ve Türkler unutturulmuştur. Aydın geçinen bazı gafiller nüfus kâğıtlarından dahi utanırken, nemalandıran küresel güçlerin düşüncelerini topluma yaymaktadır.

CIA’nın gazetecileri para ile satın aldığı ve George Soros eliyle sivil toplum kuruluşlarının küresel çıkarlarına göre nemalandırıldığı hususu artık saklamamaktadır.

Bugün Türkiye’ye gelen yabancılar eğer İngilizce biliyorsa hiç yabancılık çekmezler. Küçük Amerika’da herkezi bulabilirler ama  Türkleri bulmak zordur.  Çünkü cadde ve sokaklarda, işyerilerinde, tabelalarda kullanılan ortak dil artık İngilizcedir. İBB, havaalanından itibaren  kavşaklara astığı panolardaki “Welcome to İstanbul” sözü ile sizi İngilizce karşılamaktadır. Bunun bir adım ötesi “Welcome To Constantinapolis” olacaktır.

Özellikle karnınız açken,” Türk mutfağından leziz Türk yemekleri yiyelim” derseniz sorun yaşarsınız. Çünkü,Mc Donalds, Burger King, Kentucky Fried Chicken gibi fast-food dükkânlarının arasına serpiştirilmiş Meksika, İtalyan, Çin  ve Japonya’nın Restaurantları arasından Türk lokantalarını bulmanız maharet ister.

İlkokuldan başlayarak üniversitelere kadar eğitim kurumlarımızın çoğunda dersler artık İngilizce’dir.. Varını-yoğunu ortaya koyan veliler çocuğu İngilizce öğrensin diye özel okullara ayda en az 1500-2000 lira ödemektedir.

Okullarımız da kültür yozlaşmasının hızlanması için kendisine düşen tüm  gayreti göstermektedir. Ve İngilizceyi iyi öğretmek okul kitapları yurtdışından getirilmektedir. Yani evlâtlarımız için özveri yapılarak onlara gerçek İngilizce öğretilmektedir. Bunun için yabancı dille eğitim veren okullarımız ana dili İngilizce olan ABD, İngiltere, Pakistan, Kanadalı vs. gibi öğretmenlerle doldurulmuştur.

Yabancı dilde eğitimi için ithal edilen kitaplarla Türk çocukları öncelikle Hıristiyan ABD veya İngiliz toplumunun örf ve adetlerini eksiksiz öğrenirler. Ve çocuklar ABD’ne gittiklerinde oraya adapte olmakta  sorun yaşamazlar.

Yanılıp ta çocuklarınıza Türkler ve Türk Kültürü ile ilgili olan soru sormayın. Çünkü yavrularınızı utandırır ve güç duruma düşürürsünüz. Çünkü Türkçenin ikinci plâna düştüğü okullarda Türk kültürünün verilmesini beklemek yanlıştır. Kısacası ülkemize gelen bir yabancının yolu kazara okullarımıza düşse, İngilizce ve Türkçe arasında kalarak milli kültürü kaybettirilen gençlerimize acır. Buralarda artık Türk kalmamış sözünün geçerliliğine kendisi de inanır.

Atatürk; Türk milletine “Cumhuriyetin temeli kültürdür” hedefini koymuştur. Türk Kültürünü bütün yönleri ile sahiplenmek amacıyla “Türk Dil Kurumu” ve “Türk Tarih Kurumu”nu oluşturmuş ve bütün şahsi kazanımlarını bu iki kurumun emrine vermiştir. 1982 Anayasası ile Gazi’nin iki kurumunu bünyesine alan “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” gibi anayasal oluşuma rağmen bugün Türk Dili ve Türk Tarihi açısından gelinen yer milletimiz ve devletimiz için kaygı ve utanç vericidir.

Türk dilinin İngilizceye terkiyle başlayan yozlaşmanın seviyesini gazetelerin İnsan Kaynakları eklerindeki iş ilanlarında görüyoruz. Küreselleşme boyutlarının aldığı mesafeyi yansıtan bu ilanlarda Türklerin Türkiye’de istihdam edilecekleri iş ilanları artık İngilizcedir. Klasik Özgeçmişlerin yerini ise şimdi CV (sivi)’ler almıştır.

TV. ve radyo kanallarımız,  seçtikleri çarpıcı İngilizce isimlerle ve Türkçeyi İngilizce aksanı ile konuşabilen meşhur ANCHORMAN’ları ve DJ’leri (dijileri) vasıtasıyla birbiri ile RATING yarışına girmişlerdir. SHOW TV(şov tivi), STAR TV(star tivi), CNN TURK(sienen Türk), SKY TV(sıkay tivi), NTV(entivi), CBBC-e(sienbisi-i), EXPO CHANNEL(ekspo çenıl), BUSINESS CHANNAL, NR1 (numberone tivi), DREAM TV, FLASH TV, JETIX TV, POWER TURK, HABERTURK, DIGITURK, CINE-5 gibi isimlerinin İngilizce olmasından sakınca duymayan kuruluşlar, yozlaştırılan Türk kültürünün vazgeçilmez yaratıcıları olmuşlardır.

Reklâm dünyasının renkli ürünlerinin dayanılmaz cazibesi ile emekleyen bebeler dahi ‘anne’ ve ‘baba’dan önce COLA’yı ve COKOMILK’i  öğrenmektedir.

Peki, cumhuriyetimiz nasıl bu hale geldi? Hep böyle miydik? Şimdi biraz geriye giderek Atatürk dönemine bakalım. SSCB’nin dağılacağını 1933’de görerek  yöneticilere aşağıdaki tarihi emrini veren Kemal Atatürk, bugün Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilgili politikalarımızın bulunduğu durumu görseydi acaba neler düşünürdü?

“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez..  Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yapacağını bilmelidir..

Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır?  Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekmektedir.”

Atatürk; SSCB’nin kurulduğu yıllarda kullandıkları Arap harflerini terk edip Latin Alfabesine geçen  Kafkasya ve Orta Asya Türk Devletleriyle kültür bağımızın kopmaması için 1928’de harf inkılâbını yaparak latin alfabesini kabul ettirmiştir. Türkiye’nin Latin harflerini kabulünü takiben Stalin, ani bir kararla tüm SSCB topraklarında Krill Alfabesini zorunlu kılarak kültür etkileşimini önlemiştir.

1920’lerde daha kendi istiklâl mücadelemiz sürerken  en iyi Türk subaylarını  kardeş Afganistana göndererek Asya ve Avrupa arasında kültür köprüsü kurmaya çalışan Atatürk; bugünkü Türk dili ilgili politikalarımızı acaba nasıl değerlendirirdi?

Kuruluşlarının ilk yıllarında özlemini çektikleri Türk kültürünün dünyadaki tek temsilcisi konumunda gördükleri Türkiye’ye dört elle sarılan Asya Türk devletleri uyguladığımız yanlış politikalardan dolayı bugün bizden uzaklaşarak Rusya’nın, Çin’in, ABD’nin ve hatta Avrupa’nın güdümüne girmektedirler.

Sömürgecilere karşı tarihte ilk defa muhteşem bir kurtuluş savaşı vererek istiklâlini kazanan Türkiye; bugün büyük çoğunluğu yabancı bayraklar altında esaret hayatı yaşayan Türk topluluklarının gözlerini dikip, istiklal umudunu yeşerten ve ayakta tutan tek devlettir. Onlar için tek umut kaynağıdır.. Bu söylediklerim, “Biz onlar için savaşalım ve istiklâllerini kazanmalarına yardım edelim. Onları alıp buraya getirelim. Veya birleşelim ve daha büyük bir Türk devleti olalım.” anlamına gelmemektedir. Onlar kendi vatanlarında kalacaklardır. Onlar sahibi oldukları ata topraklarında çoğalacaklar ve kendi anayurtlarına sahip çıkacaklardır. Onların bizim tankımıza, topumuza ihtiyaçları yoktur. Kardeşlerimiz bizden sadece kültür bağı ve manevi destek istiyorlar. Onlar bizi küçük Amerika veya AB’nin bir eyaleti olarak değil, “Türk Kimliği” içinde görmek istiyorlar. Bizim gücümüzün, onları bulundukları devletler içinde güçlü kılacağını biliyorlar.

Ben inanıyorum ki, ülkemizin içinde bulunduğu kültür yozlaşması, Kürtçülük başta olmak üzere azınlık kültürlerinin ileriye çıkarak öncelikli hale gelmesi ve Türkiye sınırları içinde Türklüğün yok olması, dış Türkleri üzmekte, geleceğe ait umutlarını azaltmaktadır.

Yanlışları görmek için uzağa gitmeye gerek yoktur. 1974’de Başpiskopos Makarios ve EOKA Albayı Grivas tarafından yok edilme aşamasına gelen Kıbrıs Türklerini canını vererek, kanını dökerek kurtaran Türk askerlerinin KKTC’deki varlığı bizzat Türk Toplumunun yöneticileri tarafından sorgulanmaktadır.

Anadolu Türkü; kimliğine, kültürüne, diline, milli değerlerine, Atatürk’e, Yunus’a, Mevlana’ya, Hacı Bektaş Veli’ye, aruzuna, hecesine, müziğine, mutfağına, örf ve adetlerine, köklü aile yapısına, Fatih’e, Kanuni’ye, Atilla’ya, İbni Sina’ya, yani kısacası kendi benliğine ve Türklük milli kimliğine sahip çıkmalıdır.

Türk milleti; vatan topraklarından, istiklâlinden ve ay yıldızlı bayrağından asla vazgeçmemelidir. Diliyle, târihiyle, sanatı ve âbideleri ile dünyaya ışık tutmuş insanlık anlayışıyla Türk adını, varlığını en zor şartlarda dahi ilelebet yaşatmalıdır.

Sonuç olarak;  Türkiye’yi kültür alanında özgür ve bağımsız hale getirmeden Türk milli stratejisini tespit etmek ve uygulamak mümkün değildir. Bunun için öncelikle iç dinamiklerimize dönerek kaybettiğimiz Türk milli kültür değerlerimizi kazanmalıyız. Türklük şuurunu canlandırıp kendimize güveni sağlamalıyız.

Türk’ü ve Türk Kimliğini geri getiremez isek “Türkiye’de Türkler Yaşamıyor mu?” sorusunu sormamız lazımdır. Burada her Türke ayrı ayrı görev düştüğü unutulmamalıdır.

 

Dr. Tahir Tamer Kumkale

http://www.kumkale.net

https://kumkale.wordpress.com